Sigara dışındaki en önemli kanser nedeni diyet-kilo-fizik aktivite bileşenlerinden oluşan beslenme ile ilgili alışkanlıklardır. Sigara kullanımı, beslenme alışkanlığı ile beraber gerek yaygınlık gerekse de risk büyüklüğü açısından en önemli iki kanser nedeni olarak karşımıza çıkmakta olup her iki faktör birlikte ele alındığında tüm kanserlerin yaklaşık %80-90’undan sorumlu oldukları düşünülmektedir.
Besinlerin kanserden koruyucu özellikleri olduğu kadar kansere yol açabilen özellikleri de mevcuttur:
Temel Besin Bileşenleri:
Proteinler hayvansal veya bitkisel kökenli olarak ikiye ayrılır. Meme ve sindirim sistemi kanserleri total protein alımıyla, meme kanserleri ise hayvansal kaynaklı protein alımıyla ilgilidir. Hayvansal kaynaklı protein alımının artması, yağ ve enerji miktarlarındaki artışı da beraberinde getirmektedir.
Yağlar vücuda en yüksek enerji veren besinlerdir. Kaynakları, hayvansal yiyecekler (çeşitli etler, yumurta, süt), bitkisel yiyecekler (yağlı tohumlar, kuruyemişler), işlenmiş yağlar (tereyağı, zeytinyağı, mısırözü, ayçiçeği, kuyrukyağı) ve doyurulmuş bitkisel yağlardır (margarinler). Diyette alınan yağ oranı arttıkça akciğer, kolon, rektum, meme, prostat kanser riski de artmaktadır. Özellikle yağı yüksek ve işlenmiş kırmızı et tüketimi sınırlandırılmalıdır. Kırmızı et yerine balık, tavuk, kuru baklagiller tercih edilmelidir.
Temel enerji kaynağı olan karbonhidratlar, monosakkaritler, disakkaritler, oligosakkaritler, polisakkaritler (posa) şeklinde alt gruplara ayrılabilir. Kanserden koruyucu besin tüketiminde günde en az bir kez baklagillerden (kuru fasulye, soya, nohut, mercimek, bezelye, barbunya) bir porsiyon ve tam tahıl ürünlerinden (kabuklu pirinç, bulgur, tam tahıl makarnası veya ekmeği) 1 porsiyon tüketmek önerilmektedir. Tam tahıllar, baklagiller, meyveler, sebzeler, kuru yemişler ve çekirdekler zengin lif kaynaklarıdır ve kanserden koruyucu diyetin başlıca bileşenidir. Diyetteki lifin kolon mukozasının karsinojen ajanlar ile temasını özellikle kolorektal kanser riskini azalttığı düşünülmektedir.
Kanserden koruyucu bir diyetin en önemli özelliği her gün en az 2 porsiyon meyve ve 3 porsiyon sebze içermesidir. 3 porsiyon sebze yaklaşık 400 gram gelir. Bunun yaklaşık yarısı çiğ olarak tüketilmelidir (salata, sebze suyu). Tercihen taze mevsim sebzeleri yenmelidir. Ancak gerektiğinde dondurulmuş sebzeler de bir alternatiftir. 2 porsiyon meyve yaklaşık 300 gramdır. 5 porsiyon meyve ve sebzenin 1′er porsiyonu sebze ya da meyve suyu olarak içilebilir. Meyve ve sebze tüketiminde dikkat edilmesi gereken diğer bir nokta, birkaç çeşit sebze çerçevesinde kalmamak, geniş bir yelpaze içerisinden her gün elden geldiğince değişik sebze ve meyve seçimi yapmaktır. Böylece çok çeşitli sebze ve meyve tüketimiyle bine yakın çeşitli bitkisel kimyasallar alınır.
Hazırlama Esasları:
Gıdaların besin değerini korumak için ise bazı kurallara uymak gerekir: Sebzeler suda bekletilmeden önce, vitamin kaybını engellemek için yıkanıp sonra doğranmalı ve yağda kızartılmamalıdır. Kuru baklagiller iyice yıkandıktan sonra haşlama suları dökülmemelidir. Taze meyveler iyice yıkanmalı, kesildikten sonra bekletilmemelidir. Etler, hafif sıcaklıkta uzun sürede pişirilmelidir. Besinler nemli ortamda saklanmamalıdır. Yemekler az yağla pişirilmeli, et yemekleri yağ eklenmeden kendi yağları ile pişirilmeli, kızartma, kavurma gibi pişirme yöntemleri yerine haşlama, ızgara, fırında pişirme yöntemleri tercih edilmelidir.
Vitamin ve Mineraller:
Bazı çalışmalarda uzun süreli folik asit kullanımının kolorektal adenom ve kanser riskini azalttığı bulunmuştur. The Nurses Health Study, aralarında folik asidin de bulunduğu düzenli olarak multivitamin verilen kişilerde kolon kanseri riskinin azaldığını rektal kanser riskinin değişmediğini göstermiştir. Öte yandan folik asitin kolon kanser gelişimi üzerindeki kemoprevantif etkisinin olmadığını gösteren birçok çalışma da mevcuttur.
Kalsiyum kolonda safra asitlerini bağlayarak proliferatif ve karsinojenik etkiyi inhibe eder. Kalsiyum desteğinin kolorektal adenom gelişimi üzerine etkilerinin incelendiği bir çalışmada kolorektal adenom hikayesi olan 930 hastada kalsiyum verilen grupta adenom riskinin azaldığı ve etkinin bir yıl sonunda ortaya çıktığı gösterilmiştir. The Nurses Health Study ve The Health Professionals Follow-up Study analizlerine göre kalsiyumdan zengin diyetin distal kolon kanseri riskini azalttığı halde proksimal kolon kanseri riskinde belirgin bir azalma sağlamadığı ortaya konmuştur.
Doğal veya sentetik vitamin A analoğu olan retinoidlerin preklinik çalışmalarda antitümör etkileri gösterilmiştir. Evre I veya DCIS tanısı almış 2972 hasta fenretinid (all trans retinoik asidin sentetik derivesi) ve plasebo kollarına randomize edilmiş ve 97 aylık izlem sonrasında kontralateral meme kanseri insidansı açısından tedavi kolunun plaseboya üstünlüğü gösterilememiştir. Retinoidler normal ve neoplastik dokularda immün durum, proliferasyon, apopitozis ve diferansiyasyon modulasyonu gibi kompleks biyolojik etkilere sahiptirler.
E vitamininin bazı çalışmalarda kanserler için protektif etkisi olduğu gösterilmişse de akciğer kanserinde bu etki gösterilememiştir.
Çeşitli çalışmalarda mineral ve β-karoten, tokoferol gibi vitamin desteğinin mide kanseri görülme sıklığı üzerine etkileri değerlendirilmiş, ancak hiçbir çalışmada vitamin desteğinin olumlu bir etkisi olduğu gösterilememiştir. Havucun içinde de bulunan beta-karoten maddesinin fazla alınması, sigara bağımlılarında akciğer kanseri riskini arttırabilmektedir. Yapılan bir araştırmada, sigara içenlere beta-karoten tableti verildiğinde, ölüm oranlarının arttığı tespit edilmiştir. Bu havucun tüketilmemesi anlamı taşımaz aksine sigara içenlerin sigarayı bırakmaları daha yaşamsaldır. Havuç günlük gıda alımı içinde taze olarak yenilebilir.
Kanserojen Besinler:
Alkol kanseri tetiklemektedir. Az miktarda bile olsa alkol kanserojen etki gösterir. Alkolün neden olduğu kanserler ağız boşluğu, larinks, özefagus ve karaciğer kanserleridir. Alkol kullanımı yanında sigara içimi de varsa kanser riski, her biri için 5 kat iken, 25 kata çıkmaktadır.
Çin usulü aşırı tuzlanmış balığın fazla tüketilmesi, çocuklar dahil her yaş grubunda nazofarinks kanseri riskini ve yetişkinlerde mide kanseri riskini arttırmaktadır.
Yağlı ve yaşlı hayvan etlerinde, tuzlanmış veya tütsülenmiş ya da nitrit ve nitrat eklenmiş etlerde, salam, sosis, sucuk ve hamburger gibi hazır gıdalarda kanser yapıcı kimyasallar daha çok biriktiğinden kanser oluşma riski daha fazladır. Nitrat ve nitrozamin gibi maddeler, salam, sosis, konserve et ve balık gibi besinlerde koruyucu katkı maddesi olarak kullanılır. Ayrıca tarımda kullanılan gübrelerdeki yüksek nitrat nedeniyle bitkisel besinler kirlenebilir. İçme sularında da nitrat bulunabilir. Çiğ ya da pişmiş besinler, uzun süre oda sıcaklığında bekletildiğinde nitrat içeriği artar. Nitrat suda çabuk ve tamamen erir, bütün sulama sistemlerinde kolayca kullanılır. Bu özelliğinden dolayı yaprak ve damla sulama gübresi olarak da geniş miktarda kullanılır. Nitrat, nitrit ve daha sonra da kanserojen bir madde olan nitrozamine dönüşür. Lastik, metal ve pestisid üretiminde arabileşik ve/veya yan ürün olarak ortaya çıkabilir. Nitritin kendisi zararsızdır, fakat asit varlığında nitrit nitrozamine dönüşür; neredeyse bütün gıdaların bazı proteinlere sahip olması ve bunların asitli mide ortamından geçmek zorunda olduğu gerçeği düşünüldüğünde vücutta nitrozaminin oluşması kaçınılmazdır. Asitli ortamlar nitrozamin oluşumuna katkıda bulunurken C vitamini ise nitrit ile reaksiyon vermekte ve nitrozamin oluşumunu engellemektedir.
Aflatoksinler yer fıstığı, kuru baklagiller, yağlı tohumlar ve tahıllarda bulunur ve hepatosellüler kanser için tetikleyicidir. Besinlerin nem oranı düşük, kuru ve hava alan depolarda saklanmasıyla aflatoksin oluşumu önlenebilir.
Yanlış Bilinen Diğer Unsurlar:
Şişmanlık kanseri arttıran bir etmendir. Zararsız olduğu, kolesterol içermediği söylenen yağlı gıdaların (zeytinyağı veya kuru yemiş de dahil olmak üzere) çok miktarda alınmasının obesiteye yol açabileceği unutulmamalıdır. Fazla kalori alınması ve şişmanlık endometrium, pankreas, safra yolları, kolon, renal hücreli kanser ve postmenapozal meme kanseri riskini arttırmaktadır.
Aspartam ve sakarin gibi yapay tatlandırıcıların kansere neden olduğu bilgisi ispatlanmamıştır.
Antioksidan özelliği olan domates, brokoli ve lahana gibi gıdaların tüketilmesinin kanserden koruduğuna dair veriler yeterli değildir.
Genetiği değiştirilmiş gıdaların, kanser riskini arttırdığına dair bilimsel bir bulgu yoktur.
Kahve tüketiminin kansere neden olduğu ve yeşil çayın kanserden koruduğuna dair bilimsel bir bulgu yoktur.
Hazır gıdalardaki katkı maddelerinin, uygun oranlarda kaldığı takdirde kanser yapıcı etkisi mevcut değildir.
Hiçbir vitamin uygulamasının sağlıklı bireylerde kanserden koruyucu etkisi gösterilmemiştir. Unutulmamalıdır ki yüksek riskli bireylerde yapılan kemoprevansiyon çalışmalarının ön sonuçlarının sağlıklı insanlara genellenmesi söz konusu değildir.
Kanser hastalarına bolca soya ürünü tüketilmesi yönündeki tavsiyeler doğru değildir. Çünkü soyanın içindeki östrojen hormonuna benzer etkideki maddeler, yüksek dozda alındığında östrojene bağlı gelişebilen meme ve endometrium kanserlerine yol açabilir.
Halk arasında sözde “Ölümsüzlük mantarı” olarak da bilinen “Ganoderma Lucidum” (Reishi), kanser tedavisi alan hastalarda ciddi sorunlara yol açabilir. Ganoderma Lucidum, içinde bir nevi “kadınlık hormonu” ve teratojen (ceninler üzerinde kanser yapıcı etki) olan dietilstilbestrol (DES) maddesini içerdiği için önceleri prostat kanserinde kullanılmış ancak sonradan ilaç olarak kullanılması 2002’de FDA tarafından yasaklanmış ve piyasadan kaldırılmış olan PC-SPES’in 8 bitki karışımından biridir. Reishi kullanımına bağlı karaciğer yetmezliği ve arkasından ölüm ile sonuçlanan vakalar tıbbi literatürde bildirilmiş olup basında geçtiği şekliyle Reishi’nin yan etkisinin olmadığı bilgisi kesinlikle yanlıştır. Sık görülen yan etkileri bulantı ve kusma (kemoterapi alanlarda önemli bir sorundur) ve “fare zehiri” diye de bilinen warfarin benzeri etki ile kanamaya yol açmasıdır. Tedavi ile ilişkili en önemli sorunlardan bir diğeri de bu mantarın, daha önceden greyfurt suyunda da tanımlandığı şekilde karaciğer sitokrom enzimleri üzerinden etki ederek, kemoterapi veya beraberinde kullanılan bulantı önleyici ilaçların etkilerinin azalmasına neden olmasıdır. Bulantı, kusmaya yol açması, kanama yan etkisi, kemoterapi ve diğer ilaçların etkilerini azaltma sorunları yüzünden özellikle kemoterapi ile beraber kullanılması, kemoterapiden önce ve/veya sonra alınması kesinlikle sakıncalıdır.
Zararlı organizmaları engellemek, kontrol altına almak, ya da zararlarını azaltmak için kullanılan madde ya da maddeleri içeren karışımların (pestisit) kullanımı tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de kontrol altındadır. Tüketilen maddenin üzerindeki pestisit kalıntılarının bertaraf edilmesi için uygun hijyenik önlemler yeterlidir. En önemli risk pestisiti uygulayan kişinin (ülkemizde çiftçi veya yetiştirici) kendisine ve çevresindeki kişilere olmaktadır. Pestisitlere maruziyetin kanser dışı zehirleyici özellikleri daha önemlidir ve bu etkiler küçük çocuklarda ve bebeklerde daha ağır seyreder, çünkü bu pestisitleri vücuttan atacak enzimler henüz yetersizdir veya oluşmamıştır.
ABD, Belçika ve Tayvan'ın belli bölgelerinde yeryüzünün derin katmanlarından içme suyuna karışan arseniğin uzun süre tüketilmesinin kanser yapıcı etkileri tanımlanmıştır. Sudaki arsenik oranı mevsimsel nedenler ve özellikle deprem gibi doğal afetler sonucunda artabilir. Türkiye'deki içme suyunda arsenik düzeylerine ait bilgiler yetersizdir. Gıdalardaki arsenik miktarı düşüktür. Balıklarda ve deniz mahsullerindeki arsenik miktarı yüksek olabilir ancak genelde buradaki arsenik zararsız olan arseniğin organik formudur. Arseniğe maruz kalma, arsenikle çalışan kişilerde, önemli miktarda şarap içen kişilerde, ahşap içeren evlerde yaşayan kişilerde ve geçmişte arsenik içeren pestisit kullanılan çiftliklerde yaşayan kişilerde olabilmektedir.
Sonuç:
Kanserden korunmak için “tek ve geçerli” beslenme önerisi: “Günde en az 5 porsiyon meyve ve sebze içeren, yağdan düşük, lifçe yüksek diyet tüketilmeli ve kırmızı et haftada birden fazla yenmemelidir” şeklindedir. Bu cümleye bir kelime eklemek veya çıkarmak bilimsel olarak doğru değildir.
7.12.2010 - 3242
|