Ülkemizde tüp bebek tedavisinin başlangıcı
Türkiye'de her ne kadar tüp bebeğin başlangıcı dünyanın gerisinde olsa da bugün gelinen noktaya bakıldığında çağın imkânlarını yakalamış ve aradaki açığı kapatma seviyesine ulaşmış bir düzeyde tüp bebek uygulamasını görmekteyiz. Ülkemizde ilk tüp bebek 1987 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde dünyaya geldi. Aradan geçen 27 yılın ardından artık Türkiye, gerek özel gerek ise Sağlık Bakanlığı bünyesinde açılan eğitim ve araştırma hastaneleri bünyesinde 120 tüp bebek merkeziyle bu alanda başarılı çalışmaya imza atan bir ülkedir.
Kimlere ve nasıl uygulanır?
Normal yollardan bebek sahibi olamayan çiftler için tıp dünyasında önemli bir yeri olan tüp bebek uygulaması, teknolojinin ve tıptaki gelişimiyle birlikte yeni gelişmelere ve farklı uygulamalara da adım atmıştır. Çok geçmiş dönemlerde tüp bebek tedavisinde yüksek başarılar elde edilememişse de son yıllarda bu başarı oranı oldukça yüksek düzeylere ulaşmıştır.
Tüp bebek kadın ve erkeğe ait olan üreme hücrelerinin dış ortamda döllenmesi sonucu bebek sahibi olma yönteminin adıdır. Yani kadının yumurta ile erkeğin sperm hücreleri laboratuarda birleştirilerek embriyo oluşturulur. Bu embriyo ikinci aşamada kadının rahmine yerleştirilir.
Tüp bebek tedavisi uygulamaya başlandığı ilk yıllarda gerek enfeksiyon gerek ise cerrahi müdahale sonrasında tüplerinde kalıcı hasar oluşan kadınların tedavisinde kullanılan bir yöntemken, zaman içerisinde kısırlık sorununun çözümü için de kullanılmaya başlanmıştır. Günümüzde artık tüp bebek denildiğinde akıllara ilk olarak çocuk sahibi olamama sorunu gelmektedir.
Tüp bebek uygulamasında iki yöntem bulunur. Bunlardan birincisi klasik tüp bebek uygulaması, diğeri ise Mikroenjeksiyon yöntemidir. Klasik yöntemde annenin yumurtasının etrafına binlerce sperm hücresi konur ve tıpkı rahim içinde normal hamilelikte olduğu gibi binlerce sperm içerisinden biri yumurtalığın içine girerek döllenir. Mikroenjeksiyon yönteminde ise yumurtanın içersinde laboratuar ortamında o tek sperm enjekte edilir ve döllenme sağlanır.
Günümüzde Mikroenjeksiyon yöntemi daha sık kullanılan ve tercih edilen yöntemdir. Bunun nedeni ise sperm sayısı az olan hastalara bu yöntemin daha fazla avantaj sağlamasıdır.
Yıllar tüp bebekte neleri değiştirdi?
Şüphesiz ilk yıllarda uygulanan tüp bebek tedavisi ile günümüzdeki tedavi arasında bazı farklılıklar vardır. Tecrübe, denenerek elde edilen yeni sonuçlar, ortaya çıkan sonuçların yönlendirdiği ve çeşitlendirdiği yeni yöntemler, tedavinin geçmişiyle günümüz arasında da orantısal bir gelişimi yaratmıştır.
İlk yıllarda tedavi gören anne adayına oldukça fazla sayıda iğne vurulup, annenin yumurtalarının olgunlaşması sağlanırdı. Bu da ister istemez annenin yan etkilere maruz kalmasına neden oluyordu. Artık yumurta sayısının çokluğunun değil kalitesinin tedaviyi başarıya ulaştırdığı anlaşılmasıyla tüp bebek tedavisi, günümüzde daha basit girişimlerle annenin hikâyesine ve medikal operasyonlara uygun yöntem uygulanmaktadır.
Yine ilk yıllarda uygulanan tüp bebek yönteminde çoğul gebelikler daha fazla görülmekteydi. Ancak günümüzde Mikroenjeksiyon yönteminin daha sık kullanılmasının yanı sıra transfer edilen embriyo sayısındaki kısıtlamalarla çoğul gebeliğin de en az düzeye indirilmesi sağlanmıştır.
İlk yıllara oranla gerek devlet desteği gerek maliyetlerin düşmesiyle tüp bebek tedavisi pahalı bir tedavi olmaktan çıkarak artık neredeyse sıradan bir tedavi haline geldi.
Tüp bebek uygulamasında ne tür ilaçlar kullanılmaktadır?
Tüp bebek tedavisinde kullanılan ilaçlar dört ana temaya göre seçilmektedir. Bunlardan birincisi yumurtaları baskılamak için kullanılanlardır. İkincisi ise yumurtaların uyarılması amacıyla kullanılır. Üçüncü kullanım amacı yumurtaların olgunlaşması içinken dördüncü kullanım amacı da yumurtaya yerleştirilen embriyonun rahimde tutulmasıdır. Bu da bize göstermektedir ki her bir aşamada farklı ilaç türleri kullanılmaktadır.
Yumurtaların baskılanması:
Tedavinin ilk evresinde kullanılan ilaçlar yumurtaların baskılanması amacıyla alınır. Bu aşamada kullanılan ilaçlar, yumurtanın istenilenden daha fazla büyümesini, daha erken olgunlaşmasını, uyarılmasını veya atılmasını engellemek, önlemek için kullanılır. Böylece kontrol tamamen tedaviyi uygulayan doktorun ve anne adayının elinde olur. Sıklıkla enjeksiyon olarak alınan ilaçlar olmasıyla birlikte burun yoluyla da alınanları mevcuttur. Decapeptyl , Lucrin, Suprefact ve Synarel bunlara örnektir.
Yumurtaların uyarılması:
İkinci aşamada ise yumurtaların uyarılması için farklı ilaç türlerine geçiş yapılır. Bu aşamadaki ilaçlar iki guruba ayrılmaktadır. Bunlar Menotropinler ve Follitropinlerdir. Menotropinler, menopoza girmiş olan kadınların idrarlarından saflaştırılarak elde edilen FSH ve LH hormonlarıdır. Kasların içine enjekte edilerek kullanılmaktadır. Follitropinler ise içerisinde saf halde FSH bulunduran, laboratuar ortamında DNA teknolojisi desteğiyle üretilen ilaçlardır.
Yumurtaların Olgunlaşması:
Yumurtaların toplanması öncesinde bu yumurtaların olgunlaştırılmaya ihtiyacı vardır. İşte bu aşamada adına İnsan Koryonik Gonadotropini denilen guruba dâhil olan ilaçlar kullanılır. Ve bu ilacın kullanım zamanı yumurtaların toplanmasında 36 saat öncesidir. Burada istenilen verimin alınabilmesi için belirtilen saatte alınması çok önemlidir. Erken veya geç alınması yumurtanın toplanmasını engelleyebilir. Bu tür ilaçlar hem direkt kaslara enjekte edilerek veya deri altından alınabilmektedir.
Embriyonun Rahimde Tutulması:
Tedavinin son aşamasına gelindiğinde yumurtaya yerleştirilen embriyonun rahimde tutulması için de bazı ilaçlar kullanılır. Tedavinin belki de en can alıcı noktası işte bu dönemdir. Çünkü pek çok hasta bu aşamada embriyo rahimde tutunamadığı için bebek sahibi olamamaktadır. Bu dönemde alınan ilaçlar ise yumurtanın toplanmasının hemen ardından alınmaya başlar. Eğer gebelik tuttuysa hamileliğin 11. Haftasına kadar da alınmaya devam edilir. Bu ilaçlar da Progesteron gurubuna dahil olan Progestan ve Crinone jeldir.
Tüp bebekte son teknoloji
Tüp bebek tedavisinde dünyada yaşanan gelişmelere paralel olarak Türkiye'de de ileri teknoloji yöntemler kullanılmaya başlandı. Bunların başında da döllenme için en verimli spermlerin seçilmesi alanında uygulanan mikro akışkan ve biyoteknolojik çipler gelmektedir.
Santrifüj gözden mi düşüyor?
Tüp bebek tedavisinde spermlerin seçimi, yaygın olarak, santrifüj adı verilen bir yöntemle yapılmaktadır. Bu yöntemde bir makine içerisine konulan spermler hücreleri, yüksek bir devirde döndürülmesi sonrasında mikroskobun altında el girişimi ile ayrıştırılmaktadır. Bu yöntem her ne kadar başarılı sonuçlar yaratsa da yöntemin kendi içerisinde istenmeyen bazı olumsuzlukları da mevcuttur. Bunlardan biri, sperm hücrelerinin dakika 3 bin devir gibi bir hızla dönmesi sonucunda hücrelerin DNA ve yapılarında bazı bozulmalar meydana gelmesidir. İşte bu olumsuzluk sperm seçimi alanında farklı araştırma ve teknikleri de beraberinde getirmiştir.
Dünyaca ünlü bilim adamı Prof. Dr. Utkan Demirci tarafından geliştirilen bir proje sayesinde tüp bebek tedavisinde yeni bir çığır açılması bekleniyor. Demirci'nin "Micro akışkan kanallarla kök hücreleri kandan ayırma" adını verdiği çalışması tüp bebek tedavisinde kullanılacak spermlerin en iyisini ve en kalitesini seçme, bulabilme ve kullanabilmeyi mümkün hale getiriyor. Demirci, üzerinde çalıştıkları yeni yöntemin santrifüjden farkını ise şu sözleriyle aktarıyor: "Bu sistemde ise sperm hücrelerini çiplerin üzerindeki kanalın başından bırakıp, kanalın sonuna ulaşan en iyi, en hızlı şekilde yarışı kazananları toplayacağız. Bunun sonucunda daha iyi hücreyi hiç zarar vermeden ayrıştırmış olacağız."
Hap ile tüp bebek mümkün mü?
Hali hazırda tüp bebek tedavisinde kadınların yumurta sayılarını çoğaltmak, yumurtayı daha verimli ve kaliteli hale getirmek için iğne kullanılmaktadır. Bir üst başlıkta sizlere tedavi aşamalarında alınan ilaçları açıkladık. Dikkat ederseniz bunlar deri altından ya da kaslara enjekte edilen ilaçlar. Yani iğneler.
Yazımızın önceki bölümlerinde, önceki yıllarda fazla oranda bu amaçla yapılan iğnelerin bazı kadınlarda yan etkiler yarattığını vurgulaşmıştık. Günümüzde yumurtalık sayısının önemli olmadığı, kaliteli yumurtanın elde edilmesinin önemli olduğu bilinmesi, eskisine oranla iğne sayısı azaltılmış olsa da iğneden vazgeçilmiş değildir.
Tabi bu durum Türkiye için geçerlidir. Çünkü başta Japonya ve Kore olmak üzere bazı uzak doğu ülkelerinde tüp bebek tedavisinde iğne yerine hap ile tedavinin uygulandığı bilinmektedir. Özellikle de iğne olmaktan çekinen kadınların birçoğunun hap tedavisini tercih etmesi de bu tedavi türünü yaygınlaştırmaktadır.
Hap ile tüp bebek tedavisinin en dikkat çeken özelliği, kuşkusuz iğnenin yarattığı yumurtanın aşırı uyarılmasına bağlı olarak karında şişlik ve bulantıyı ortadan kaldırmasıdır. Çünkü hap ile tedavide iğne yönteminde kullanılan ilaçlar kullanılmadığından yan etkiler de en aza indirilmektedir.
Hap ile tedavideki amaç kadının adet döneminde oluşan yumurtasını destekleyip geliştirmektir. Tedavi sonrasında da hap ile desteklenen yumurtaya tüp bebek uygulanır.
Hap ile tüp bebek tedavisinin avantajları neler?
- Ağrı, şişlik, bulantı benzeri yan etkiler yaratmaz.
- Hap ile tedavide hormon seviyelerinde aşırı artış görülmez. Bu da kan tahlili gereksinimi ortadan kaldırmaktadır.
- İğne ile tedavide kliniğe gelmek ve buna zaman ayırmak zorunda kalan hastanın hap ile tedavide kliniğe gelme zorunluluğu yoktur. Bu da hastaya zaman kazandırır.
- Acı ve stresi ortadan kaldırır.
- Enfeksiyon kapma gibi bir riski olmaması en önemli avantajıdır.
- Diğer tedaviye oranla daha düşük maliyete sahiptir.
- Hap tedavisinin bir diğer önemli avantajı da yumurta toplama işleminin çok kısa sürede yapılabiliyor olmasıdır. Üstelik işlem sırasında az miktarda anestezi kullanıldığından hastalar kısa süre içerisinde taburcu edilebilmektedir.
Ofis histeroskopi
Yazımızın şuana kadar olan bölümünde sizlere tüp bebek tedavisinde yumurtada sorun yaşayan kadınlarımıza ne tür yöntemler uygulandığını aktardık. Ancak bazı kadınlar var ki, onların bebek sahibi olamamalarının tek nedeni rahimlerindeki engelleyici faktörlerdir. Evet, bazı kadınların yumurtalarında sorun olmadığı halde bebek sahibi olamamaktadırlar. İşte bu gibi durumlarda bu sorunun kaynağını saptamak için devreye ofis histeroskopi girmektedir.
Ofis histeroskopi adını doktorun ofisinde yani muayenehanesinde hasta muayenesi sırasında kullanımından almaktadır. Günümüzde bebek sahibi olamayan kadınların yüzde 30'unda rahim içinde meydana gelen anormalliklerden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Bazı kadınların rahim içi oldukça dardır, bazılarının ise rahim içinde myomlar, polip ya da yapışıklılık vardır. Tüm bunlar kadınların hamile kalmasına engel olan durumlardır. Ofis histeroskopi kadının rahim içerisinin gözlemlenmesi ve net tanının konulmasında en başarılı yöntemdir diyebiliriz. Sadece tanının konulması değil, tedavi edilmesinde de oldukça başarılı olan bu yöntem sayesinde embriyonun rahimde tutunma şansını 2 kat arttırdığı da bilinen bir gerçektir. Rahim içi doku ofis histeroskopi ile düzgün ve sorunsuz hale getirildikten sonra tüp bebek tedavisi kolaylaşmakta ve başarı şansı da oldukça artmaktadır.
Labaratuvar koşulları
Tüp bebek tedavisinde son teknoloji olarak gelişen ve çağ atlayan laboratuar koşullarını da ele almakta fayda var. Tıp dünyası geliştikçe ve yeni teknik alt yapıların ortaya çıkmasıyla, geçmiş yıllarda kısıtlı imkanlar ve donanımlar nedeniyle başarı oranı düşük olan tüp bebek tedavisi, günümüzde oldukça yüksek başarılara imza atmıştır. Kuşkusuz ve hiç şüphe yok ki başından sonuna kadar sizlere aktardığımız tüm bu süreçler bir zincirin halkalarıdır. Her biri kendi içerisinde başarılı sonuca etki eden süreçlerdir. İşte bunlardan biri de laboratuardır. Laboratuarların teknik alt yapısı, ekip tecrübesi, hijyeni, uygulama koşulları yeterli düzeyde olmalıdır.
29.1.2014 - 13707
|