Dünyada 250 milyon kişide diyabet hastalığı olduğu bilinmektedir. Önümüzdeki 20 yıl içerisinde bu sayının 380 milyona ulaşacağı tahmin edilmektedir.
Diyabet ile kanser birlikteliği uzun zamandan beri ilgi çeken bir konudur. Yapılan çalışmalar sonucunda diyabetik hastalarda kanser oranının diyabetik olmayanlara göre daha yüksek olduğu saptanmıştır.
Diyabetin tek bir formu olmadığı ve birçok metabolik parametrelerdeki anormalliklerle seyreden heterojen bir hastalık olması, kanser ile olan ilişkisinin nedenleri konusunda değişik yorumlar yapılmasına neden olmaktadır. Bunun yanında, diyabetik hastaların kullandıkları ilaçlar, diyet ve metabolizma kontrol düzeyleri de kanser ile olan ilişkisinde belirleyici etkenler olarak rol oynayabilir.
Kanser ile diyabetin birlikteliğinin araştırılması sonucu organ ve kan ile ilgili değişik kanser türlerinin görülme riskinin, diyabetik hastalarda daha yüksek olduğunu göstermiştir. Karaciğer, pankreas ve rahim kanserlerinde bu risk artışı normal topluma göre diyabet hastalarında yaklaşık 2 kat kadar yüksektir. Prostat kanserinde ise risk göreceli olarak diyabetik hastalarda azalmış olarak saptanmıştır. Yapılan bu meta-analizlerde kontrol grubundaki bireyler arasında da diyabet tanısı konulmamış olabileceği düşünülürse, riskin daha yüksek olduğu tahmin edilebilir.
Diyabet hastalarında neden kanser daha fazla görülmekte ve risk faktörü oluşturmakta sorusunun yanıtının birkaç cevabı vardır. 1. Genel şeker metabolizmasındaki değişiklikler (kan şekerinin kronik olarak yüksek seyretmesi ve kan insülin düzeyindeki yükseklik) tüm dokularda kanser oluşumunu başlatabilmekte ve ilerlemesine katkıda bulunmaktadır. 2. Belli bir doku veya organa özgü olarak şeker metabolizmasındaki değişiklikler kansere yatkınlığa neden olmaktadır.
Diyabet hastalarında en yüksek kanser riski karaciğer kanseridir. Hastalarda karaciğer yağlanması sık olarak görüldüğünden karaciğer kanserine eğilim artmıştır. Alkole bağlı olmayan karaciğer yağlanması hastalığın bir sürecidir ve ilerlemesi durumunda önce hepatit denilen karaciğerin kronik iltahabı sonrasında da siroz ile sonuçlanmaktadır. Siroz zemininde karaciğer kanseri görülme ihtimali yüksektir.
Diğer sık rastlanılan kanser ise pankreas kanseridir. Uzun zamandan beri diyabetik hastalarda pankreas kanseri ilişkisi araştırma konusu oluşturmuştur. Bu hastalarda ayni karaciğer kanseri gibi yaklaşık 2 kat kadar risk artışı tespit edilmiştir.
Prostat kanserinde ise durum tam tersi yönündedir. Diyabetik olan hastalarda prostat kanseri görülme riski normale göre daha az saptanmıştır. Bunun birkaç açıklaması olabilmektedir. Prostat kanseri gelişimi genelde erkeklik hormonu denilen testosteron hormonuna bağımlıdır. Diyabet hastalarında göreceli olarak erkeklik hormonunda düşüklük olması bu kansere yakalnma riskini azaltmaktadır. Keza diyabetik hastaların kullandıkları ilaçlar da buna katkıda bulunmaktadır.
Şeker hastalığı tedavisinde kullanılan bazı ilaçların kanser gelişim riskini azalttığı gösterilmiştir. Metformin denilen ve ilk tercih olarak tedavi seçeneğinde bulunan ilaç, hücre büyümesini yavaşlattığı ve kansere dönüşümü engellemektedir.
Bunun yanında son yapılan çalışmalarda bir tür insülin kullanan hastalarda daha fazla kanser görülmesi şeker hastalığı tedavisinde insülin kullanımı ile ilgili soru işaretleri oluşturmuştur. Daha fazla ve geniş kapsamlı çalışmalara ihtiyaç duyulmakta ve kanser hikayesi olan hastalarda bu insülinin dikkatle kullanılması önerilmektedir.
Sonuç olarak, şeker hastalarında kanser sıklığı normale göre artmıştır. Özellikle ileri yaşlarda ortaya çıkan yeni diyabet durumunda, ilk 5 yıl içerisinde rutin kanser taramalarının daha özenle yapılması gerekmektedir.
Amerikan Hastanesi
Endokrinoloji, Diyabet ve Metabolizma Hastalıkları Bölümü
Dr. Sinan Tanyolaç
8.8.2011 0 - 9558
|