Dünyanın alanında en saygın derneklerinden biri olan Avrupa Üreme Cemiyetinin (ESHRE) yayınladığı rapora göre şu ana kadar dünyada 5 milyondan fazla bebek Tüp Bebek yöntemiyle dünyaya gelmiş. Tüm dünyada olduğu gibi bizde de Tüp Bebek Merkezi sayısının hızla arttığı ortada. Acaba gerçekten günümüzde gebe kalmak geçmişe göre zorlaştı mı? Hatta gelecekte toplumu kısırlık tehlikesi mi bekliyor?
1990 yılından bugüne üreme sorunlarının iki katına yakın oranda arttığı bildiriliyor. Şu anda biliyoruz ki üreme çağındaki 6-7 çiftten birisi çocuk sahibi olmada sorun yaşıyor. Önceleri kısırlık sebeplerinin yarısından azı erkeklerden kaynaklanır derken son araştırmalara göre özellikle erkek sorunları daha da artmış gibi. Avrupa Bilim Kurumu (European Science Foundation) tarafından 2010 yılında yapılan açıklamada son 50 yılda erkek sperm sayı ve hareketlerinin belirgin olarak azaldığı ortaya konuldu. Dünya Sağlık Örgütü de normal erkek sperm sayı ve hareketini yakın bir geçmişte aşağıya çekti. Erkeklerdeki testosteron seviyelerinin azalması, inmemiş testis ve testis kanseri oranlarındaki artış da aynı raporda ortaya kondu.
Bir taraftan tüm bu olumsuzluklara karşın sperm ve yumurtayı deney tüpünde birleştirerek yaşamı laboratuarda başlatabilen ve milyonlarca insanın derdine çare olan Tüp Bebek gibi mucizevi bir tedavinin varlığına şükrederken, diğer taraftan da üreme sorunları neden bu denli artıyor diye düşünüyor insan..
Peki, doğurganlıktaki bu azalmanın gerçek sebebi nedir? Anne olma yaşının ileriki yıllara ertelenmesi, obesitenin artışı gibi farklı faktörler de üreme yeteneğinin azalmasında etkili olabilse de araştırma sonuçları hem erkek hem kadın için tehlike çanları çalıyor..
Görünen o ki; aslında en büyük suçlu çevremiz ve kendimiz. Her gün yaşamımızın içinde olan ve bizi sessiz ve sinsice etkileyen kimyasallar ve toksik maddeler ve bizim bunlara karşı olan duyarsızlığımız. Pek çok alanda kullanılan plastik malzemelerden salınan ve vücudumuza giren fitalatlar, artan hava ve içme suyu kirliliği, tarım ilaçlarının kontrolsüz kullanımı ve neredeyse vücudumuzun bir organı haline gelen 3G'li cep telefonları ve bilgisayarlar, elektromanyetik dalga üreten mikrodalga fırınlar ve benzeri sayısız cihaz.. Tüm bunlar bir taraftan yaşamı kolaylaştırırken diğer taraftan da bizim ve çocuklarımızın sağlığını tehdit ediyor.
Sadece insanoğlunun üreme yeteneğinin azalması değil konu. Aynı sebepler kanser tehlikesini de getiriyor. Bazı özel türlerinin dışında çok büyük çoğunluğunun çevresel etkilerle ortaya çıkabildiği bilinen bu korkunç hastalığı da unutmamak gerek..
Dünya Kanser Raporuna göre kanser vakaları böyle artmaya devam ettikçe yakında kalp hastalıklarını sollayıp birincil ölüm nedeni olacakmış.
Peki, ne yapmalıyız?
Yanıt basit... Her zaman söylediğimiz, yapmamız gereken doğamıza, çevremize, dünyamıza sahip çıkmak, hayatımıza biraz daha özen göstermek.
Günlük yaşantımızla ilgili yapılması gereken, tavsiye edilecek belki çok sayıda konu var ama tekrar hatırlatmak gerekirse; yanlış beslenme alışkanlıklarımızı bırakarak sağlıklı ve organik beslenmeye yönelelim, mangal keyfi alışkanlığımızı sınırlayalım, bol su ve sebze meyve tüketelim, alkol ve kafeini azaltalım, sigarayı kesinlikle bırakalım, su dahil her tür yiyecek içecek saklanması için cam kullanalım, plastik gıda saklayıcılarını evimizden uzaklaştıralım, teflon malzemeler kullanmayalım, düzenli spor yapalım, cep telefonlarıyla çok uzun konuşmayalım ve mümkünse hoparlörle, kulaklıkla veya bluetooth ile kullanalım. Cep telefonlarını kemerimizde veya cebimizde taşımayalım, kablosuz bağlantılı bilgisayarları da dizüstünde kullanmayalım...
Sevdiklerimiz ve kendimiz için.
Doç. Dr. Selman Laçin
Medicana International İstanbul Hastanesi
Tüp Bebek Merkezi
27.1.2015 - 16463
|