Hirudoterapi tıbbi sülüklerle (Hirudo Medicinalis) yapılan tedavi yöntemidir. Sülüklerle yapılan tedavi en eski tedavi yöntemlerinden biridir.
İlk olarak M.Ö. 1567 – 1308 yıllarında Eski Mısır’da kullanıldığına dair Firavunların mezar taşlarında Hirudoterapi resimleri bulunmuştur. Sülüklerle tedavi eski Hindistan, Yunanistan ve İtalya’ da yaygın olarak uygulanmıştır. Claudius Galenus (2. yy) , Antillus (4.yy), Aesiya (5.yy), Avisena (10-11. yy) bu yöntemi uygulayanlar arasındadır.
16 - 17. yüzyıllar tıbbi sülüklerle tedavi , organ ve sistem hastalıklarında uygulanmıştır (Kalp- damar, Karaciğer, akciğer, mide-bağırsak sistemi, verem, migren, menstruasyon bozuklukları, hemoroidler vs…). İnsanlık tarihi boyunca bu yönteme ilgi bazen artmış bazen de azalmıştır.
17-19. yüzyıllar tarihe “Sülük Altın Çağı” olarak geçmiştir. O yıllarda sülükler Avrupa’da çok kullanıldığından dolayı azalmış; bu nedenle ithal ve ihracı çok yükselmiştir.
18.yüzyılın ortalarında Rusya’da her yıl 30 milyon sülük kullanılmıştır.
İlk bilimsel Hirudoterapi çalışması İngiltere’nin Birmingham kentinde Prof. John Highgraft tarafından yapılmıştır. Highgraft yaptığı bilimsel çalışmalar sonucu tıbbi sülükten, kanın pıhtılaşma etkisini azaltan bir madde almıştır. Bu maddeye 1904 yılında da “Hirudin” adı verilmiştir.
1920 yılında Ryazan Tıp Üniversitesi profesörü Şegolyev tıbbi sülüklerin yapay ortamda üretilme yollarını bulmuş ve hazırlamıştır.
ABD’de Charleston kentinde tıbbi sülüklerin asırlık tarihini gösteren ilk ve tek müze kurulmuştur.
Sülükler
Sülükler, zarif, çabuk yaralanabilen, beslenme yerlerinin kirlenmesine karşı çok hassas olan canlılardır. Dünya sularında 650 çeşidi bulunmaktadır. Bunların birkaç çeşidi kan emicidir.
Tıpta 3 çeşit sülük kullanılmaktadır. Bunlar;
1. Tedavi Sülükleri (Hirudo Medicinalis),
2. Eczane Sülükleri (Hirudo Oficinalis),
3. Doğu Sülükleri (Hirudo Oryentalis)’ dir.
Gelişmiş sülük 7.18 mm uzunluğunda, ortalama 2.5 gr ağırlığındadır. Ortalama 3 - 4 sene yaşamaktadırlar. Bazen 8 seneye kadar yaşadıklarına rastlanabilmektedir.
Temiz sularda ve nehirlerde yaşamayı tercih eden sülükler, susuz ortamda yaşayamazlar. Suyun çekildiği veya kuruduğu yerlerde kendilerini nemli toprağa gömerek uzun yıllar yaşayabilirler. Dış görünüşleri kahve rengi ve yüzeyleri parlak, bazen de koyu yeşil renkte olabilmektedir. Sırtlarında turuncu desenli iki çizgiye sahiptirler. Karın kısımları açık zeytin rengindedir. Vücutları 33 segmentten (boğum) oluşmaktadır. Sülüklerin iki tutucu tarafı vardır. Bunlardan ilki ağzıdır. Burada 3 tane çene ve 80-90 hitin dişçiği vardır. Çıkarıcı aparatları karın tarafında yer almaktadır. 17 çift Nefridiyası vardır. Ölçümleri arka kısmına doğru artmaktadır.
Sülüklerin ışığa karşı duyarlı olan 10 göz - fotoelementi vardır. Bunlardan altısı önünde, dördü arkasında bulunmaktadır. Sindirim sistemi; ağız boşluğu, önde kesici çene olan yutak, mide, hazmeden ve kalın bağırsak ve anal delikten oluşmaktadır.
Sülüklerin koku ve tat alabilme gibi duyu reseptörleri çok gelişmiştir. Emdikleri kanı 6 aya kadar sindirebilirler. Üremeleri cinsel yolla gerçekleşir. 22. aylarından sonra Kokonları doğurabilirler.
Sülüklerin tedavi edici etkisi, ağızlarından insan vücuduna verdikleri ağız suyu fermentleri ile sağlanmaktadır.
Sülüklerin Ağız Bezlerinde Bulunan Fermentler Şunlardır:
- Hirudin; Trombin fermentinin inhibitörüdür.
- Bedelinler; Tripsin ve plazmin inhibitörleridir.
- Eglinler; α-kimotripsin, himozin, nitral granulosit proteazları inhibitörleridir.
- Pıhtılaşma faktörü K’nın inhibitörü
- Plazma Kallikreinin inhibitörü
- Hialuronidaza
- Apiraza
- Kollagenaza
- Trigliseridaza
- Prostosiklinlerin ve analoglarının etkilerini yapan bileşikler
- Histamin etkisine benzer etki yapan bileşikler
Yukarıda Gösterilen Maddelerin Etkisi İle;
- Ateroskleroz ile bozulmuş büyük damarların imtimasındaki hücrelerin proliferatif fonksiyonunu düşürür ve gliserin triolaeatın,kolesterinoleatın hidrolizini yapar.
- Trombositlerin agregasyonunu inhibe eder.
- Plazminogenin salgılnmasını stimule eder.
- Koruyucu anti trombotik etki yapar.
- Faktör XIIIa ‘nın izopeptit bağlarını hidrolize uğratır.
- Apiraza fermenti anti iltihabik etki yapar.
- Eglinler de anti iltihabik etki yapar.
- Anti hipertansif etkileri vardır.
- Emmunstimule edici etkisini kanda lenfositlerin sayısını artırarak, fagositoz stimule ederek, makrofakları aktive ederek ve lenf dolaşımını hızlandırarak gösterirler.
- DNA’nın karaciğer hücrelerinde metillenme seviyesini artırır.
- Kininazlar vücuttaki ağrıları stimule eder.
- Dokuların rejenerasyonunu stimule eder.
- Mikrosirkulasyonu tanzimler.
- Kollagenazlar ameliyat izinin emilimini temin eder.
- Sülüklerin ısırığı akupunktur noktalarına refleksojen etki yapar.
Hirudoterapi İndigasyonları (Yapıldığı Durumlar)
- Organ ve dokularda venozstaz
- Lenfostazlar
- Artellerin ve venlerin trombozu
- Dokularda trofik fonksiyon bozuklukları
Hirudoterapi Kontrendigasyonları (Yapılmadığı Durumlar)
- Hemoliz
- Anemiler
- Hemofili
- Hipotansiyon
- Hamilelik
Hipotansiyon Nedir?
Düşük tansiyon ya da Hipotansiyon, düşük kan basıncı demektir; sistolik kan basıncının 90 mmHg'dan az olmasıdır.
Normal kan basıncının alt limitleri bireyden bireye değişmekle birlikte, sistolik 90, diastolik 60 mmHg kabul edilmektedir. Hipotansiyonun nedeni parasempatik sinir faaliyetinin artması ya da başka rahatsızlıklardır. ve genelde halsizlik sendromu göstermektedir.Vücuttaki sodyum ve iyonları dengesizliği ve yetersizliğinde de görülebilmektedir.
Tansiyon, ateşli hastalıklar sırasında, büyük kanamalardan sonra, iç salgı bezi bozukluklarında veya herhangi bir hastalıktan sonraki iyileşme döneminde düşer.
Bazı kadınların aybaşı hallerinde, veya sıcakta fazla ter kaybından sonra veya sinirli kimselerde de tansiyon düştüğü görülür. Devamlı olarak tansiyon düşüklüğü önemli bir hastalığın işareti olabilir.
Tansiyon düşüklğünde sık görülen şikayetler; başdönmeleri, kulak çınlaması, ve bayılmadır.
Düşük Tansiyon Nedenleri
- Kalp hastalıkları
- Kanama
- Kansızlık
- Enfeksiyon.
- İlaçlar
13.9.2010 - 2170
|