İstanbul Yeni Yüzyıl Üniversitesi Tıp Fakültesi Gaziosmanpaşa Hastanesi Psikiyatri Bölümü'nden Yard. Doç. Dr. Oya Bozkurt, ruhsal sorunların bedenimizi nasıl hasta ettiğini anlattı:
Sağlık denilince akla fiziksel ve ruhsal yönden bir bütün gelir. Yani ruh sağlığını genel sağlıktan ayırmak mümkün değildir. Çünkü insanın fiziksel ve ruhsal durumu arasında büyük bir etkileşim vardır. Ruhsal durumdaki değişmeler, dalgalanmalar ve sarsıntılar bedeni etkilediği gibi bedendeki değişiklikler de ruhu ve beyni etkiler. Nitekim fiziksel hastalıkların ortaya çıkışında insan psikolojisinin etkisi büyüktür.
İnsanların moralleri bozulduğunda çalışma verimleri azalır, huzurları bozulur ve beraberinde birtakım fiziksel rahatsızlıklar başlayabilir. Yani ruhsal yönden yaşadıkları; bedenlerine, organlarına, hücrelerine yansır.
ORGANLAR ETKİLENİYOR
İfade edilemeyen duygular kendisine en yakın organı buluyor ve o organın çalışma mekanizmasında sorunlar kendini göstermeye başlıyor. Böylece bir organ dili oluşuyor ve kişi kendisini yaşanan hastalıkla ifade etmiş oluyor. Bu hastalıklar; kalp, mide ve bağırsak hastalıkları olabileceği gibi, kas ve eklem ağrıları, astım, tansiyon ve alerjik hastalıklar şeklinde de görülebiliyor.
Ruhsal rahatsızlıklara ve strese karşı hassas olan organ, kişiden kişiye farklılık gösteriyor. Kimileri kalp hastası olmaya adayken, kimisinin midesi daha duyarlı olabiliyor. İşte o hastalıklar ve vücudumuza verdiği zararlar:
Kalp hastalıkları: Kalp hastalığından ani ölümlerin; kişilerin gerilimli dönemler yaşandığı, depresif yakınmaların olduğu dönemlerle paralellik gösterdiği gözlemlenmiştir. Stres ve psikolojik problemlerin, damar daralması, tansiyon yükselmesi ya da düşmesi ve hatta kalp kapak hastalıklarıyla ilişkili olduğu gösterilmiştir.
Mide rahatsızlıkları: Araştırmalara göre stresin etkilediği organların başında mide geliyor. Yaşanan hayal kırıklıkları ve üzüntüyle asit salgılanması ve mide hareketleri artıyor, ülser başlangıcında ve ülserin tekrarlamasında da etkili oluyor.
Deri hastalıkları: Akne ve sivilce, ürtiker, psöriazis gibi cilt hastalıklarının oluşmasında ve var olan hastalığın aktive olmasında psikolojik kökenli nedenlerin olabildiği bilinmektedir.
Bağırsak rahatsızlıkları: Takıntılı, bağımlı, narsistik tipteki kimselerde görülebiliyor. Yaşanan ayrılıklar ve travmalardan duyulan üzüntü de, çevresindeki insanlara karşı fazlaca duyarlı ve kırılgan insanlarda bağırsak rahatsızlıkları şeklinde dışa vurabiliyor. İrritabl bağırsak sendromuna anksiyete, depresyon, uykusuzluk gibi durumların sıkça eşlik ettiği bilinmektedir.
Nöroendokrin hastalıklar: Parkinson, epilepsi, multipl skleroz (MS) gibi hastalıklara sıklıkla depresyonun eşlik ettiği bilinmektedir. Diyabet gibi nöroendokrin hastalıkların başlamasında üzüntü ve stres gibi nedenlerin olabildiği iyi bilinen bir gerçektir.
Bağışıklık Sistemi Rahatsızlıkları: Kronik stres vücut direncini kırar ve bağışıklık sitemini zayıflatarak kanser gibi hastalıklara zemin hazırlar.
Solunum sistemi hastalıkları: Enfeksiyon ve alerjenlerin yanı sıra duygusal stres de astımı tetikleyebilmektedir.
Kas ağrıları: Süregelen stres; sırt ağrıları başta olmak üzere kendini sebepsiz kas ağrıları şeklinde ya da fibromiyalji gibi rahatsızlıklar şeklinde de gösterebilmektedir. Özgün bedensel hastalığın tedavisinin yanı sıra psikiyatrik tedavi ve destek de önemlidir. Daha da önemlisi, ruh sağlınızı koruyucu önlemlerle bu tür bedensel hastalıklara yakalanma riskini azaltmaya yönelik girişimlerdir.
İLK PANİK ATAK KALP KRİZİ İLE KARIŞTIRILIYOR
Bir yakını, arkadaşı kalp krizi geçirmiş ya da krizden ölmüş kişilerin korkusu ve evhamı giderek artar. Sürekli kalbinden gelen seslere kulak verir. Panik atak anında; göğüste sıkışma, yanma, batma, ağrı, sol kola vuran ağrı ve uyuşma, çarpıntı ve kalbin göğüs kafesinden fırlayacak gibi olması, nefes darlığı, terleme, ateş basması, mide bulantısı şikayetleri olur. Bu belirtilerin bir kısmı kalp krizinde de yaşanmaktadır. Kişinin kalp bölgesinde bu rahatsızlıklar yaşandığından haklı olarak insanların aklına, kalp krizi gelmektedir.
BELİRTİLER AYNI!
İlk defa panik atak geliştiğinde yine de kardiyolojik muayeneden geçilmesi doğrudur. Ancak kardiyolojik muayenesi normal olan ve tekrar ataklar geçirmeye devam eden bir kişinin bundan sonra başvurması gereken tek bölüm psikiyatridir. Bu durumdaki hastaların 'İleride kalp krizi geçirir miyim?' şeklinde de soruları sıkça karşımıza çıkıyor. Yapılan araştırmalarda psikiyatrik tedavi görmeyen panik atak hastalarının yüzde 20- 25 arasında kalp-damar hastalıklarına yakalandıkları belirtilmektedir. Tedavi görenlerde ise bu risk belirgin olarak azalır. Yani panik atak teşhisi konulsa da biz yine de bir kalp doktoruna giderek yıllık düzenli kontrol öneriyoruz.
KRONİK YORGUNLUK DEPRESYONU TETİKLİYOR
Fibromiyalji, depresyon, anksiyete bozuklukları, irritabl kolon sendromu, migren, alerjiler, Hashimato ve tiroid gibi hastalıklar kronik yorgunluk sendromu ile eş zamanlı görülebilir. Örneğin ağır depresyonun, kronik yorgunluk sendromuna yüzde 25-76 oranında eşlik ettiği biliniyor. Hastalığın ilerlemesi ile stres arasındaki ilişki de bazı çalışmalarda anlamlı bulunmuş.
TEŞHİSİ DOĞRU KOYABİLMEK ÖNEMLİ
Günümüzde kabul gören görüş; kronik yorgunluk sendromunun ruhsal bir hastalıktan çok biyolojik nedenlerin ön planda olduğu bir hastalık olduğu yönündedir.
Teşhisin doğru konulabilmesi için hastanın romatolojik, nöropsikiyatrik ve ayrıca immünolojik yönden de ayrıntılı olarak incelenmesi lazım. Böylece altta yatan başka bir tıbbi neden varsa; o dışlanır.
Ayrıca psikiyatrik değerlendirmeyle ruhsal bir hastalığın, örneğin depresyon hastalarındaki yorgunluk gibi belirtilerin olup olmadığı ayırt edilmeli.
Majör depresyonun oluşturduğu duygusal çökkünlük halinin kanser tedavisine olumsuz etkisi, anksiyetenin (endişe hali) astımı kötüleştirmesi, öfkeli tutumun kalp hastalığı riskini artırması veya olumsuz başa çıkma yöntemi olarak kullanılan çok yemek yemenin obeziteye yol açması gibi durumlar psikolojik etmenlerin fiziksel hastalık sürecindeki yıkıcı etkilerine sadece birkaç örnek oluşturmaktadır.
Dolayısıyla birden fazla doktordan konsültasyon istenmeden, tam ve doğru teşhis konulmadan ilaç kullanılmamalıdır.
2.12.2014 - 15966
|