Dokuların temel taşı olan hücrelerin de dünyadaki tüm canlılar gibi hayatta kalmak için oksijene ve besine ihtiyacı vardır. Yediklerimizin, içtiklerimizin vücuda gerekli olmayan kısmını nasıl vücuttan atıyorsak, hücrelerin de artıklarından kurtulabilmeleri gerekir. Hücrelerin bu hayati ihtiyaçlarının karşılanması hassas bir saat gibi, hiç aksamadan çalışan kan dolaşımına bağlıdır.
Kan dolaşımının motoru kalbimiz, yolları da damarlarımızdır. Kalpten pompalanıp damarlarda dolaşan kan, hücrelerin ihtiyacı olan oksijeni, şekeri, yağı, proteini ve başka ne gerekiyorsa hepsini getirir, artıklarını da alıp götürür.
İyi planlanmış bir şehirde trafiğin rahatça akması için birçok kontrol, düzenleme ve haberleşme noktaları vardır. Kan dolaşımı da buna benzer biçimde birçok noktadan gözlenip düzenlenir. Bu kontrol noktalarının en önemlisi böbreklerdir.
Esas işleri olan vücudun artıklarını idrarla atmanın yanı sıra hassas bir denetleme ve ayar yapma görevleri de vardır.
Vücudumuzun büyük bölümü sudur. Böbrekler vücudumuzdaki su miktarını çok hassas bir dengede tutmaya çalışır; ne bir damla az, ne bir damla fazla olsun isterler. Suyun içindeki çeşitli tuzları ve benzeri maddeleri de aynı hassasiyetle dengelerler. Böbrekler olmazsa kalp tek başına dolaşımın saat gibi işlemesini sağlayamaz.
Böbreklerdeki bir milyon damar yumağı, boru ve çevresindeki kılcal damarlardan oluşan arıtma birimi, kanı temizleyip, artığı idrar borusuna boşaltır.
Çok terleyip yeterince su içmezsek veya ağır ishal ve kusmayla su kaybedersek tansiyon düşer, böbreğe gelen kan azalır. Bunu hemen hisseden böbrek hücreleri harekete geçip salgıladıkları bir maddeyle bir zincirleme işlem başlatırlar. Bu işlemin sonunda resimde görüldüğü gibi, damarları büzüp tansiyonu yükselten anjiyotensin denen bir maddenin salgılanması uyarılır. Ortaya çıkan diğer bir madde de ince kıvrımlı borularda etkisini göstererek sodyum ve beraberinde suyun geri emilmesini sağlayıp idrar miktarını azaltarak vücudun su kaybını önlemeye çalışır.
İnce damar yumağından süzülüp huni gibi kapta toplanan süzüntünün büyük bölümü kıvrımlı borudan (sarı) geçerken damarlara (kırmızı) geri emilir, içindeki tuz, şeker gibi maddelerin çoğu kana geri döner. İşe yaramayan maddeler boru içinde kalıp yollarına devam ederler.
Üre gibi bazı artık maddeler de borunun duvarından içeri sızıp atılacak sıvıya katılır. Baştaki süzüntünün yüzde 99’u tekrar kana geri döner. Yüzde biri de idrar olup atılır. Kalp hastalıklarında kullanılan birçok ilaç bu geri emilmeyi etkiler. Örnegin Lasiks adlı idrar söktürücü ilaç tuz ve suyun kana geri dönmesini önler.
Prof. Dr. E. Murat Tuzcu
16.12.2010 - 3687
|