Yapılan araştırmalar, doğum yapanların yaklaşık yüzde 10’unda “doğum sonrası (postpartum) depresyon”un görüldüğünü ortaya koyuyor. Depresyon mutsuzluk, isteksizlik, halsizlik, sinirlilik, uyku ve iştah bozulmaları gibi klasik belirtilerle farkedilir. Genellikle doğumdan sonraki ilk yıl içinde, seyrek olarak ikinci yılda görülür, en sık olarak da 2. ve 8. haftalar arasında başlar.
Doğum sonrası depresyonun, doğum yapan her 10 kadından birinde ortaya çıktığı bilinir ancak çoğu kez teşhis edilemez. Neden(ler)i de henüz bilinmemektedir. Östrojen, progesteron dengesindeki değişimler, bazı hormonal değişimler, CAMP, triptofan gibi maddelerin döngülerinde değişimleri sorumlu tutan araştırmalar yayımlanmıştır.
Yaşamsal stresler, evlilik sorunları, istenmeyen gebelik, özgüven eksikliği, başka sağlık sorunları, geçmişte depresyon yatkınlığı, erken/ileri yaş gebeliği, bebek bakımındaki zorluklar, bebeğin mizacı ya da gelişimsel problemleri gibi durumlar da doğum sonrası depresyonla ilişkilendirilmektedir.
Nedeni ne olursa olsun; doğum sonrası depresyon, hem anne hem bebek hem de ailenin diğer üyeleri için önemlidir. Çünkü kişinin özgüvenini, benlik saygısını, enerjisini azaltan, eskisinden daha isteksiz, gergin ve mutsuz yapan bir durumdur. Halbuki; gebelik ve hemen ertesindeki bebek büyütme süreci çok fazla motivasyon gerektirir.
Bağlanma kavramının bebek için ne anlama geldiğini belirtelim öncelikle. Bağlanma; bebek ile bakım veren (anne vs.) arasındaki karşılıklı yakınlaşma, iletişim bağı olarak tanımlanabilir. Hem duygusal hem de bedensel bir içerik taşıdığı için karşılıklılığı ve sürekliliği vardır.
Bebeğin annesiyle kurduğu bağlanma ilişkisi zemininde temel güven duygusu ve karşılıklılık öğrenilir. Dış dünyada olup bitenler emniyetli bir kucakta keşfedilir. Bağımlılık, otonomi arayışı, özgüven, sevgiyi sunma, yakınlık, empati, vicdan, otoriteyle ilişki, duygu ve dürtü kontrolü gibi kavramların çerçevesi kurulur. Strese dayanıklılık gelişir.
Herkese Sağlık Dergisi
17.10.2010 - 2571
|