Özellikle çocuk ve bebeklerde, halk arasında "kurdeşen " olarak bilinen ürtiker alerjik reaksiyonlarla sık karşılaşıldığını ifade eden Şahiner, daha ileri yaş grubunda ise kaşıntılı bir deri hastalığı olan atopik egzema, öksürük, nefes darlığı, göğüste sıkışma hissi ve hırıltılı solunum gibi sorunların bir veya daha fazlasının görülebildiğini ya da önceden var olan bu durumun artması ile oluşan bronşiyal astımın ortaya çıkabildiğini belirtti.
Ergenlik dönemine yaklaşıldığında alerjik nezle gibi problemlerle karşılaşıldığını anlatan Şahiner, "Aslında biz buna 'atopik yürüyüş' adını veriyoruz. Yani, alerjiye yatkınlığı olan bir kişinin, doğduğunda, en erken dönemde önce besin alerjisi ile başlıyor, daha sonra bu atopik egzama ile devam ediyor, ardından astım ve alerjik nezle görülebiliyor. Bir alerjinin olması, başka bir alerji olma riskini artırıyor. " uyarısında bulundu.
Şahiner, bu nedenle besin alerjisi gelişen bir çocuğun tedavisinin tamamlanmasına rağmen, ilerleyen dönemde görülebilecek başka bir alerjik sorunun belirlenebilmesi için hastanın belirli aralıklarla takip edildiğini dile getirdi.
"Alerjik reaksiyonlar okul başarısına yansıyabiliyor "
Alerjik ataklarda mevsimlerin de büyük önem taşıdığını vurgulayan Şahiner, bahar dönemlerinin riskli olduğunun altını çizdi.
Şahiner, "Bu dönemlerde astımı olan bir çocuk astım atağı geçirebiliyor, bahar dönemlerinde polen düzeyleri yükseldiği için alerjik nezlesi olan çocukta hapşırık, aksırık, burun tıkanıklığı gibi bulgular artıyor. Bu durum çocuğun hem uyku düzenini bozuyor hem yaşam kalitesini etkiliyor. Dolayısıyla alerjik reaksiyonlara bağlı gelişen sorunlar, okul başarısına da negatif yansıyabiliyor. " diye konuştu.
Sonbaharda okulların da açıldığını anımsatan Şahiner, dolayısıyla bu dönemde alerjik reaksiyonlarda artış yaşayan çocukların, eğitim döneminde sıkıntılar ile karşılaşabildiğini hatırlattı.
Doç. Dr. Şahiner, daha küçük yaş grubundakilerin eylül ayı ile kreş ve anaokuluna başladığına işaret ederek, "Bu çocuklarda besin alerjisi olması durumunda aileleri hem kreş yönetimini hem de öğretmenleri bu konuda bilgilendirmeli. " dedi.
Astım hastası çocuklar için tozlu ortamların risk taşıdığının altını çizen Şahiner, sözlerine şöyle devam etti:
"Bu çocukların kapalı ortamlarda fazla vakit geçirmemesi gerekiyor. Örneğin, beden eğitimi dersinin okulun bodrum katında yapılması bu çocuğun astım atağı geçirmesi için risk faktörü. Yüzme derslerinde, havuzdaki klor riskli çünkü klor kokusu çocukları astım atağına sokabiliyor. Yüzme ders saatleri, klorlama yapılan zamana denk getirilmemeli. Akşam klorlama yapılıyorsa, ders ertesi gün öğleden sonra yapılmalı, sabah yapılıyorsa akşam üstü ders olmalı. Sınıf, gün içinde mutlaka düzenli olarak havalandırılmalı. Akıllı tahtalarda kullanılan ispirtolu kalemler de bir miktar koku yapabiliyor. Uzun süre kapalı ortamda bulunulması ve bu kokuya maruz kalınması durumunda da ataklar tetiklenebiliyor. "
"Acil müdahale kitlerinin de bulunması faydalı "
Doç. Dr. Şahiner, çocuklarda astım sıklığının yüksek olduğuna dikkati çekerek, bir şekilde gün içerisinde astım krizi ile karşılaşılması halinde gerekli tedbirlerin alınmış olmasının önem taşıdığına değindi.
Yapılan araştırmalardan elde edilen sonuca göre bin kişilik bir okulda 120 civarı çocukta astım görülebildiğini aktaran Şahiner, "Bu nedenle okul ve kreşlerde astımda kullanılan ve kişinin nefes alabilmesini kolaylaştıran ürünlerden bulundurulması faydalı olacaktır. Bu çok pratik ve bazı durumlarda atağın şiddetli gelişmesini engelleyen kurtarıcı bir tedavi. Bunun mutlaka okul revirlerinde bulunması faydalı. Öğrenci sayısı çok olan büyük okullarda besin alerjisine karşı acil müdehale kitlerinin bulundurulması önem taşıyor. " şeklinde konuştu.
1.9.2019 1 - 40855
|