Hekime başvurma nedenleri arasında üst solunum yolu enfeksiyonlarından sonra ikinci sırada bel ağrısı yakınmaları yer almaktadır. Erişkinlerin %80'i hayatlarının herhangi bir döneminde bel ağrısından şikâyet etmektedir. Bu durum çalışan kesimde, işgücü kaybının en önemli nedenini oluşturmaktadır. Şiddetli ya da uzun süreli olduğu zaman yaşam kalitesini belirgin derecede düşürmektedir.
Risk Faktörleri Nelerdir?
Risk faktörlerinin başında ağır kaldırma, şişmanlık, kondisyon bozukluğu gibi etmenler yer alırken, hiç risk taşımayan kişilerde de bel ağrısı ve fıtık görülebilmektedir. Bel problemleri ile ilgili olarak doğru bilinen yanlışların başında yatak istirahatının yararlı olacağı görüşü yer almaktadır. Ancak, yapılan araştırmalar bu durumun iyileşmeyi hızlandırmadığı gibi, tedaviyi geciktirebileceğini göstermektedir.
Omurga kırıkları ya da sinir basısı gibi ciddi sorunlar dışında, ağrı devam etse de hastaların yataktan kalkmaları gerekmektedir. En basiti, yürüme; herkesin rahatlıkla yapabileceği bir aktivitedir. Günde 30 – 45 dakikalık bir yürüyüş bile sıkıntıların azalması adına çok önemli bir adımdır. Akut dönemlerde (yani hastalığın ani ve daha şiddetli görüldüğü dönemlerde) ise, bel egzersizlerinden uzak durmak gerekmektedir. Günlerce hiç kıpırdamadan yatağa çakılı kalmak artık tarih oldu. Peki, beslenme açısından durumu değerlendirmek gerekirse neler yapılmalıdır?
Beslenme Nasıl Olmalıdır?
Madem bilimsel çalışmalarda kilo vermenin sıkıntıları hafifleteceği belirtilmekte; o halde kişinin sık sık beslenerek bir sonraki öğünde daha az ve yavaş yemek yemesi sağlanmalıdır. Başta kahvaltı olmak üzere asla öğün atlanmamalıdır. Yaklaşık 2,5 - 3 saatlik aralıklarla beslenilmelidir. Tek tip beslenmekten kaçınmalı, besin çeşitliliğine önem verilmelidir. Enerji değeri yüksek, besleyici değeri düşük olan; şekerli ve yağlı yiyeceklerden olabildiğince kaçınmakta yarar vardır. Besinleri kızartmak, kavurmak yerine; haşlama, ızgara, buğulama veya fırında pişirme yöntemleri ile hazırlamak gerekmektedir.
Suyun; alınan besinlerin sindiriminden, metabolik atıkların dışarı atılmasına kadar her aşamada çok önemli görevleri vardır. Bu nedenle günlük sıvı tüketimi arttırılmalıdır. Katkısız, en iyi çözücü su olduğu için kadınlarda günde 10, erkeklerde 14 bardak su içilmesi önerilmektedir. Diyet yaparken çay, kahve, bitki ve meyve çaylarına şeker yerine yapay tatlandırıcılardan katılabileceği gibi gazlı içeceklerde de light olanların tercih edilmesi daha uygun görülmektedir.
Ayrıca posalı yani lifli besinlerin tüketimi arttırılmalıdır. Posalı besinler kan şekerini, istenilen seviyede tutmaya yardımcı olurlar. Midede, su ile birlikte şişerler; tokluk, doygunluk hissi sağlarlar. Ayrıca dışkılama miktarını ve sıklığını arttırırlar. Kabızlık şikâyeti varsa ortadan kalkar, böylelikle kilo vermeye de yardımcı olurlar. Bu yüzden haftada 2 - 3 kere kuru baklagil yemeği yenilmelidir. Beyaz ekmek yerine kepek, çavdar, yulaf veya tam buğday ekmeğini; pirinç yerine bulguru tercih etmekte yarar vardır. Pirinç, makarna, erişte ve unun da kepekli olanlarını kullanmak daha sağlıklı olacaktır. Sebze ve meyveler de posa içermektedir. Ancak posaları kabuk ve kabuğa yakın yerlerde bulunduğu için, soyulmadan yenilebilenleri iyi bir şekilde yıkadıktan sonra kabukları ile tüketmek her zaman için daha yararlı olacaktır.
10.7.2008 - 744
|